Subscribe Us

Nemrutta Şölen Yemekleri

Kommagene Krallığı M.Ö 69 ile M.S 72 yılları arasında günümüzün Adıyaman, Gaziantep, Kahramanmaraş illeri sınırlarında yaşamış önemli bir krallıktır. 2206 metrede Dünyanın 8. harikası olarak da bilinen Nemrut dağındaki eserleri yaptıran ünlü Antiochos I de Kommagene krallığının önemli krallarındandır. Nemrut dağı, Arsemia (Eski Kahta), Karakuş Tümülüsü, Pirin (Pere), Samosate (Samsat) gibi önemli eserler bırakan krallık, günümüzde birçok yerli ve yabancı turist tarafından ziyaret edilmektedir. Kommagene krallığı, şaheser yapıtlarıyla günümüzde çok ilgi çekmektedir. Çeşitli dönemlerde yapılan kazı çalışmaları sonucunda dönemin yaşantısı hakkında bazı bulgulara ulaşılmıştır. Buna rağmen Kommagene krallığının başkenti Samasote (Samsat) ve önemli şehirlerinden olan Selevkiya Euphrates’in (Zeugma) sular altında kalması, arkeolojik açıdan önemli birer kayıptır. Ama arkeolojik açıdan bakir sayılabilecek Arsemia (Eski Kahta) ve Perre (Pirin) in kazıları ile Kommagene krallığı hakkında daha fazla bilgiye ulaşılacaktır. Kommagene krallığı, antik dönemin iki süper gücü (Pers-Roma) arasında kendini tanrılar seviyesine yükselttiğine göre önemli bir ekonomik zenginliğe sahipti. Özellikle güney Mezopotamya, Anadolu, Roma, Çin, Hindistan, Mısır gibi dönemin ülkelerine önemli ölçüde şarap, sedir ağacı, gümüş, demir, tarım ürünleri ihraç ediyordu. Geç Hitit, Asur ve Babil krallıkları döneminde vermek zorunda oldukları vergileri, bağımsızlığını kazandıktan sonra vermediler. Bu gelirler ülkenin daha da fazla zenginleşmesini sağladı. Özellikle jeo-stratejik açıdan kuzeyde Toros dağları güneyde Fırat nehri ile sınırlarının doğal olması ticaretin çok canlı olmasını sağlıyordu. Böyle önemli gelirlere sahip olan Kommagene krallığı, kısa sürede zenginleşmişti. Bu zenginlik Kommagene krallarının gelirlerini de hızla arttırıyordu. Kommagene kentleri insanların yaşamasını kolaylaştırmak için her türlü lükse sahipti. Kral Antiokhos Arsemia’da (Eski Kahta) su sarnıcı yaptırdığını tünelin üzerindeki yazıtta şöyle anlatmaktadır; “Su ihtiyacı daha önceleri çok uzaklardaki derin kaynaklardan karşılanıyordu; ben, zengin kaynaklardan beslenen ve evlerin hemen yakınına kadar uzanan bir su şebekesi döşettim. Bunun için çeşitli vesilelerle, cesaret için teknik bakımdan silah, araç-gereç ve diğer savaş malzemesinin, ayrıca tahıl ve inşaat kerestesi gibi yardımcı malzemenin çok bol miktarda hazır olmasını sağladım, bu konuda daima dikkatli oldum”1. “Büyük İskender’in ardıllarının propagandaya dönük şölenleri ve görülesi şenlikleri, kamuoyunun ve yandaşlarının bağlılığını güçlendirmeye yaradığı gibi, tanrıların kendi içlerinden birine, tanrı katına yükseltilmiş ya da yarı tanrı bir hükümdara bağışladığı nimetleri sergilemeye de yarıyordu”2. Kommagene kralı Antiokhos I yılda birkaç kez düzenlemiş olduğu şölenlerde annesi soyundan gelen Selevkos kralı Büyük Antiokhos III. aratmayacak kadar bol ve sınırsız yeme içme eğlenme imkânı sunuyordu. Çünkü kralların şölen tertiplemesi önceleri Perslerde önemli bir statüyken, Büyük İskender tarafından da benimsenerek doğudan batıya geçen bir gelenek halini almıştı. O dönemlerde düzenlenen şölenlerde, konuklar istediği kadar yer içer ve masada kalan yiyecekleri de kendileri ile beraber götürebilirlerdi; bir şey hariç; “kutsal kupaların içkiler içildikten sonra götürülmemesi”. Büyük Antiokhos III Selevkos kralı iken; “Antiokhos… her gün büyük kalabalıkları ağırlardı, çıkarılan ya da yenmeyen yemek tepeleri yanında, ayrıca herkes evine giderken ocak ateşlerinde pişen her tür kara, hava, deniz yaratığından, bütün bütün, bir arabayı dolduracak kadar alırdı. Bunlar yetmiyormuş gibi ballı çörekler ile güzel kokulu mür ve günlük ağaçlarının dallarından örülmüş adam boyundaki altın varaklı çelenkleri de götürürlerdi”3. Antiokhos I Nemrut dağı Hieratasyon’u yazıtında, törenler için köylerde vakıf arazileri tahsis ediyor ve şölenlerde ikram edilmek üzere masaların yiyeceklerle donatılmasını, gelenlere suyla karıştırılmış şarap ikram edilmesini emrediyordu। “Eski yunanlılarda şaraba su katılarak içilirdi ve su katılmadan içilen şarabın taşkınlıklara yol açacağı sanılırdı. O dönemlerde şarap tahta fıçılarda, keçi derisinden yapılmış tulumlarda ya da toprak amforalarda saklanır, hava almasını önlemek için ağzı yağlı bezle kapatılırdı”4. Eski Yunanlılar şarabı suyla karıştırılıp içilmesi gerektiğini düşünmüşler ve bu gelenek Helenistik dönemde de aynen devam etmiştir. Daha önceki dönemlerde özellikle Asur ve Babil döneminde böyle bir gelenek yoktu. “Mısır metinlerinde ve birkaç resimde görülen ve sarhoşluğu pek de onaylamayan tavra Mezopotamya'da rastlanmaz. Tersine, en yüce tanrı ya da kahramanlar bile, kendinden geçmek ya da gizemli düşlere dalmaktan, bedenini denetleyemez olmaya dek sarhoşluğun çeşitli aşamalarında betimlenmektedir. Gılgamış destanının iki kahramanından deneyimsiz Enkidu, mayalanmış içkiyle ilk buluşmasında, içkinin insanı dönüştürücü etkisini anlatır: “boş verir oldu her şeye, keyiflendi / Sevinç bastı yüreğini / Yüzü alazlandı”5. Asur ve Babil döneminde bilinen en önemli içki olan arpa birası sıradan bir halk içkisiydi. Ancak şarabın şölenlerde gelen insanlara bolca sunulması, bu içkinin Antiokhos’un vakıf bağlarından, yapılarak insanlara ikram edildiği söylenebilir. Şarap tanrısı Dionysos’un içinde Nymphalarının da bulunduğu alayıyla (thiosos) dünyayı gezerken uğradığı yerlerden biri Kommagene krallığının başkenti Arsemia’nın Nymph nehri ile Zeugma’dır. (Resim-1-Zeugma Dionysos’un evliliği-Gaziantep Arkeoloji Müzesi)


Yorum Gönder

0 Yorumlar